GENEL
BİLGİLER
Yüzölçümü:
7.642km²
Nüfus:
1.140.594
(1990)
İl
Trafik No: 27
Güneydoğu
Anadolu Bölgesinin en eski kültür merkezlerinden birisi olan Gaziantep, MÖ 4000
yıllarına kadar uzanan ve ilk uygarlıkların doğduğu, Mezopotamya ve Akdeniz
arasında, tarihi İpek Yolu üzerinde konumlanmıştır.
Antik
ulaşım yollarının, stratejik bazı konumların birleştiği, savunmaya ve saldırıya
elverişli, antik ticaret yollarının kesiştiği bir kavşakta bulunması ona tarihin
bütün safhalarında bir çok medeniyetin göz dikmesine sebep olmuştur. Bu yollar
Kahramanmaraş’tan Sakçagözü’ne giden, Urfa, Kalkamış, Dülük, İslahiye, Kilis ve Halep bağlantılı ticaret
yollarıdır. .Kieppert , çizmiş olduğu Anadolu
haritasında bütün bu yolları göstermiştir.
Kentin
jeolojik durumu önemini artırmaktadır. Kommagene
sınırları içerisinde kalan Toros Dağları’nda antik
dönemde kullanıldığı bilinen bazı maden yatakları vardır. Bu yörede demir
madenlerinin işletildiği ve dönem tekniği ile çelik elde edildiğini kitabelerde
ifade edilmektedir.
Gaziantep'te
Paleotik, Neolotik, Kalkeotik, Tunç Çağlarına, Hitit, Med Asur Pers İskender Selefkosler
Roma, Bizans, Abbasiler ve Selçuklulara ait eserler bulunmaktadır. Hitit
döneminden itibaren Gaziantep önemli bir dini merkez olmuştur. Hitit baş tanrısı
Teşup’un kutsal şehri olarak bilinen Dolichenos (Gaziantep) aynı özelliğini Grek, Roma döneminde
de korumuştur.
Gaziantep
kültürel zenginliği kadar doğal güzellikleri, coğrafyası, zengin mutfağı ve
alışveriş imkanları ile tam bir turizm cennetidir.
İLÇELER:
Gaziantep
(merkez), Araban, İslahiye, Karkamış, Nizip, Oğuzeli,
Nurdağı, Şahinbey, Şehit
Kamil, Yavuzeli.
Gaziantep
hem kara hem demir yolu ulaşımında güneyden ve Akdeniz'den doğuya ve kuzeye
giden yolların kavşağında ve GAP'ın da girişinde bulunmaktadır. Karayolu ulaşımı
yönünden bir düğüm noktası olan Gaziantep İpek Yolu'nun da önemli
merkezlerindendir.
Karayolu:
Karayolu bağlantısı ile Osmaniye üzerinden Adana ve Mersin’e, Birecik köprüsü
üzerinden Şanlıurfa ve Diyarbakır’a, Narlı üzerinden Kahramanmaraş ve
Malatya’ya, Fevzipaşa ve İslahiye üzerinden Hatay’a,
Kilis üzerinden Halep (Suriye)’e, Kilis’ten ayrılan bir yolla Hassa üzerinden
yine Hatay’a, Araban ve Pazarcık üzerinden Adıyaman’a gidilebilinir.
Otogar
Tel: (+90-342) 328 92 46 (Santral)
Demiryolu:
Haftada üç gün Toros Expresi
Gaziantep-İstanbul seferi yapmaktadır. Ayrıca İstanbul’dan gelip Suriye’ye giden
Halep Expresi de ilin İslahiye ilçesi sınır kapısından
Suriye topraklarına girmektedir. Dülük, Nizip, Karkamış’a her gün sefer tren seferleri yapılmaktadır.
Ayrıca Narlı İstasyonu da Karkamış İstasyonu’ndan
Halep-Bağdat demiryoluna bağlanır.
İstasyon
Tel: (+90-342) 323 29 43 - 323 27 47 - 323 27 48
Havayolu:
Gaziantep Oğuzeli Havaalanı kent merkezine 20 km. mesafede yer almaktadır.
Havalimanına kent merkezinden Türk Hava Yolları önünden kalkan servis araçları
ile ulaşmak mümkündür.
Gaziantep-Oğuzeli
uluslararası havaalanından Ankara ve İstanbul’a her gün ayrıca haftada üç sefer
olmak üzere İstanbul’a direkt uçak seferleri yapılmaktadır. Haftada bir günde
bağımsız Devletler Topluluğu’ndan Azerbaycan’a uçak seferi yapılmaktadır.
Uluslararası Hava taşımacılığın da yapıldığı havaalanı GAP’ın tam olarak devreye
girmesiyle çok yakın bir gelecekte bölgemizin Ortadoğu’ya açılan hava trafiğinin
merkezi durumuna gelecektir.
Gaziantep-Oğuzeli
Havaalanından hac mevsiminde Suudi Arabistan’ın Cidde şehrine uçak seferleri
düzenlenmektedir.
Havalimanı
Tel: (+90-342) 582 11 11 - 582 11
12
Müzeler
ve Örenyerleri
Müzeler
Arkeoloji
Müzesi
Adres:
İstasyon Cad. - Gaziantep
Tel:
(342) 231 11 71
Faks:
(342) 210 30 17
Etnografya
Müzesi
Adres:
Eyüboğlu Mah. Hanifioğlu Sok. No: 64 - Gaziantep
Tel:
(342) 230 47 21
Hasan
Süzer Etnografya Müzesi
Örenyerleri
Belkız-Zeugma - Nizip/Belkıs
Yesemek
- İslahiye/Yesemek
Tilmen
- İslahiye/Tilme
Dülük
Örenyeri - Şehit Kamil/Dülük
Belkıs/Zeugma
Belkıs/Zeugma Antik Kenti, Gaziantep ili, Nizip İlçesi , Belkıs
Köyü sınırları içerisinde Fırat Nehri'nin kıyısında yer alır. Yaklaşık 20 bin
dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olar Belkıs/Zeugma
Antik Kenti; Fırat'ın geçilebilir en sığ yerinde
olması, askeri ve ticari bakımdan çok stratejik bir bölge olması nedeniyle
tarihin her döneminde önemini korumuştur.80 bin nüfusu ile döneminin en büyük
kentlerinden biri olan Belkıs/Zeugma , tarihin değişik
dönemlerinde değişik isimlerle anılmıştır.
Büyük
İskender'in generallerinden ve daha sonra Suriye Kralı da olan Selevkos Nikator kendi adıyla,
Fırat nehrinin adını birleştirerek M.Ö.300 yılında burada Selevkos Euphrates ( Fırat'ın
Silifkesi ) adında bir kent kurar. Daha sonraları
M.Ö.1.yy.'da kent Roma hakimiyetine girer .Bu
hakimiyet değişikliğiyle birlikte kentin adı da değişerek köprü, geçit anlamına
gelen ve bütün dünyada bilinen şekliyle " Zeugma"
adını alır. Roma İmparatorluğu'nun 4.Skitia Lejyon
Garnizonu'nun burada konuşlandırılması ve ticaret sebebiyle kısa zamanda 80 bin
nüfusa ulaşan Zeugma'da Fırat manzaralı yamaçlara
villalar inşa edilir. 80 bin kişilik nüfus Zeugma'yı
dünyanın en büyük kentlerinden biri haline getirir. Örneklemek gerekirse Zeugma , komşusu sayılan Antakya (Antiokheia) ile Mısır'daki İskenderiye'den ( Aleksandreia) 'dan daha küçük, Atina (Athena) ile aynı büyüklükteydi. Pompei ve şimdi dev bir metropol olan Londra (Londinum) 'dan ise birkaç kat büyüklükteydi.
Ünlü
coğrafyacı Strabon da Zeugma'dan bahsetmektedir. Hellenistik dönemde Selevkos Nikator zamanında Zeugma'da önemli
imar faaliyetleri yapıldığı bilinmektedir. Kentteki Akropolün üzerine kader
tanrıçası Thyke'nin bir tapınağı yapılmıştır. Bu
tapınak halen toprak altındadır. Zeugma Antik Kenti
kendi şehir sikkesi de basmış Roma Kentlerinden biridir. Sikkeler üzerine bir
tarafına Thyke tapınağı , diğer tarafına da güçlülüğü
simgeleyen Roma Kartalı motifi basılmıştır.
Dülük
Gaziantep
kent merkezinin 10 km. kuzeyinde bugünkü Dülük köyünde
tarihi İpek Yolu'nun üzerinde bulunan bu antik kentte bulunan Şarklı Mağarada
M.Ö. 6 bin yıllarında insanların yaşadığına dair taştan yapılmış aletler
bulunmuştur.Tarihte Doliche olarak bilinen kent
Hitit'lerin baş tanrısı Teşup'un din merkezi olmuştur.
Dülük köyünün içinde ve çevresinde bir çok kaya
mezarları ve kaya kiliseleri ziyarete açılmıştır.
Karkamış
Harabeleri
Karkamış
harabeleri bir kısmı Suriye sınırında bulunan Karkamış
ilçesinin güneyine düşen geçmişi Neolitik dönemlere dayanan yerleşim merkezi
olduğu belirlenmiştir.Gılgamış Destanı, Geç Hitit
döneminde Karkamış şehrinin ortostatlarında tasvir edilmiştir. Buradan elde edilen
eserler günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmektedir.
Kaleler
Gaziantep
Kalesi
Gaziantep Kalesi, Türkiye'de ayakta kalabilen
kalelerin en güzel örneklerinden birisidir.Kalenin ne zaman ve kimler tarafından
yapıldığı hususunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır.Roma döneminde bir gözetleme
kulesi olarak yapıldığı, zaman içerisinde genişletildiği ve bugünkü biçimini
Bizans İmparatoru Justinyanus döneminde M.S. 6.
yüzyılda aldığı yolunda bilgiler vardır. Kalenin üzerinde hamam kalıntıları,
sarnıçlar, mescit ve çeşitli yapı kalıntıları bulunmaktadır.
Rumkale
Bu
tarihi yapının önceleri adı Hromgla iken bozularak
Rumkale denilmiştir. Stratejik konumundan dolayı Asur
çağından beri yerleşildiği, hatta burasının Asur Kralı III. Salmanassar tarafından M.O. 855'de zapt edildiği bildirilen
"Şitamrat" olduğu, fakat esaslı olarak M.Ö. 9. yüzyıl
sonlarında Geç Hitit döneminde tahkim edildiği zannedilmektedir.
Fırat
ve Merzimeri in kıyılarından itibaren yükselen
eteklerde bir dış sur ve kompleks odalardan oluşan bir geçidi ile içeri
girilmektedir. Sur bedeninin inşasında bazı kesimlerde kayalık yapının dik
uçurumlar gösteren topografyasından azami ölçüde yararlanılmıştır. Halen mevcut
taş yapılarda, en eski dönem olarak Geç Helenistik izler ile Roma dönemi
mimarisi algılanmaktadır. Ayaktaki mimari kalıntılar ise, Geç Roma ve Ortaçağ
karakteri taşımaktadır..
Bunların
en ilginci, geniş ve silindirik bir havalandırma kuyusu ile bu kuyunun
kenarından helezonik bir yolla aşağı giden ve Fırat
sevivesinin altına kadar inerek su ihtiyacını
karşılayan sistemdir. 11. yüzyılda Urfa Haçlı Kontluğu
döneminde Hromgla’nın önemli bir merkez olduğu
bilinmektedir. Hâvarilerden Yohannes'in, burada bir
süre inzivaya çekilerek İncil'in müsveddelerini kopya ettiği ve sakladığı, daha
sonra bulunan kopyaların Beyrut'a kaçırıldığı söylenmektedir.
Ortaçağ'da
Ermenilerin "Hromkla, Süryanilerin ise Kala-Rhomata ismiyle andıkları kale-kent, XII. yy sonlarında
Memlukların eline geçmiş ve Kal-at el Müslimin adı
verilmiştir. Merc-i Dabık
savaşından sonra Osmanlılar'ın eline geçen Rumkale, Halep Eyaletinin Birecik Sancağına bağlı bir kaza
haline getirilmiştir.
Rumkale'de
halen Türk-İslam dönemine ait bazı yapılar ile harap vaziyette bir de Mescit
bulunmaktadır. İlk yapımından itibaren Fırat boyunun güvenliği için
kullanıldığına şüphe olmayan kalede sivil ögelerden
çok askeri karakterler hissedilmektedir.
Samsat
ile Rumkale arasındaki Fırat Vadisi, ilk kullanımının
prehistorik dönemde olduğu şüphe götürmeyen
mağaralarla doludur. Zaman zaman bir koridor izlenimi
veren dik yamaçlarda halen de görülebilen mağaralar ise, Roma döneminde mezar
odaları olarak kayaya oyulmuş olan mekanlardır. Bunların birçoğu daha sonradan,
özellikle de Haçlı seferleri sırasında Fırat boylarının korunması için araları
açılıp geçitlerle yatay ve merdivenlerle dikey olarak birleştirilip savunma
mekanları haline getirilmiştir.
Camiler,
Türbeler, Kiliseler
Şeyh
Fethullah Cami ve Külliyesi(Aşağı Şeyh Cami-Merkez):
Gazi
Antep'teki en önemli tarihi yapı olup, Şehreküstü Mahallesindedir. Vakfiyelerine göre külliye,
cami, zaviye, hamam ve medreseden meydana gelmektedir. Bugün medresesi
bulunmayan külliyenin diğer bir elemanı olan ve halen faal durumda bulunan
'kastel'ini de bu komplekse dahil edebiliriz.<br><br>İlk devir Osmanlı
cami plan anlayışını başarılı, fakat değişik bir terkiple bir araya getiren
cami, bilhassa tonozuyla Türk-İslam mimarisinde ayrı bir yere
sahiptir.
Caminin
içinde Şeyh Fethullah tarafından yazılan, el yazması
bir Kuran-ı Kerim bulunmaktadır.
Boyacı
Cami (Merkez):
Gazi Antep'in en eski camisi olup, Boyacı Yusuf ve
Kadı Kemalettin tarafından 1357 yılında
yaptırılmıştır. Türk Memlukluları devrine ait cami, mermer ve çini süslemeleri
yönünden çok zengindir. Gazi Antep ahşap işçiliğinin
en eski örneklerinden olan ahşap minber, on iki kollu yıldızlar, palmet, rozet ve geometrik motiflerle
süslüdür.
Ömeriye
Cami (Merkez):
Gazi Antep'in Düğmeci Mahallesinde bulunan caminin,
1210 yılında tamir geçirdiği kayıtlarda yazmaktadır. Kimin tarafından yapıldığı
tam olarak bilinmeyen caminin, Hz. Ömer zamanında
ya da Hz. Ömer'in kızından
olma torunu Emevi Halifesi Ömer Bin Abdülaziz'ce
yaptırıldığı söylenmektedir. Caminin bir diğer adı da "Ömereyn" yani 'iki Ömer' anlamına gelmektedir.<br><br>Minare şerefesinin
korkuluklarında, oyma taş işçiliğinin güzel örnekleri
görülebilir.
Ahmet
Çelebi Cami (Merkez):
Ulucanlar Mahallesindedir. Caminin kurucusu peygamber
soyundan Hacı Osmanoğlu Şeyh Ramazan Efendidir.
Medrese, cami ve kastelden oluşan bir külliyedir.
Kitabesinden 1672 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Ahşap işçiliği dikkat
çekicidir.
Yuşa
Peygamber Türbesi (Merkez):
Yuşa Peygamber İsrailoğullarından olup, Hz.
Musa'nın yeğenidir. İsrailoğullarını göçebelikten
kurtarmış ve Arzı Kenan'a yerleştirmiştir. Boyacı mahallesinde Pir Sefa denilen
mevkideki bir binanın iki odası içinde iki türbe bulunmaktadır. Bunlardan birisi
Yuşa peygambere, diğeri ise Pir Sefa hazretlerine
aittir.
Pir
Sefa Hazretleri Türbesi (Merkez):
Pir Sefa hazretleri ile Yuşa peygamber aynı yerde
yatmaktadır. Pir Sefanın türbesi yerden beş basamak aşağıdadır. Rivayete göre;
Pir Sefa, Hz. Yuşa'nın
türbedarı olup ölünce buraya gömülmüştür. Diğer bir rivayete göre, Pir Sefa
Medinelidir ve ensardandır. Gazi Antep'in Müslümanlar tarafından fethinde Hz. Ali kumandasında buraya gelmiş Karaçomak'la yan yana savaşırken, gövdesi ikiye bölünerek
şehit olmuştur. Bunun üzerine Hz. Ömer Yuşa'nın yanına defnettirerek "Kendini Peygamberi Zişan ile
komşu ettim." demiştir.
Ökkeşiye
Hazretleri Türbesi (Nurdağı): Nurdağı
ilçesinin güneydoğusunda, bir tepe üzerinde bulunan Türbe, Gözlühöyük'e 17 km mesafededir. Ökkeşiye Hazretlerinin, Hz. Ömer
zamanında Gazi Antep ve çevresinin fethi sırasında
şehit düşen beş sahabeden biri olduğu söylenmektedir.
Rumkale
(Yavuzeli):
Gazi Antep ilinin, Yavuzeli ilçesine bağlı Kasaba
köyünde bulunan Rumkale, Fırat Nehri ile Merzimen çayının birleştiği noktadadır. M.Ö. 840 yılında geç
Hitit döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. Hz.
İsa'nın 12 havarisinden biri olan Johannes'in (Yuhenna) Roma döneminde Rumkale'yi
merkez yaparak Hıristiyanlığın Gazi Antep yöresinde
yayılmasını sağladığı söylenir. Kalenin içinde kayadan oyma bir odada Yuhenna'nın İncil müsveddesini saklamakta olduğu ve daha
sonra Beyrut'a kaçırdığı rivayet olunur. Yuhenna'nın
mezarının kalede olduğu ve bu nedenle kutsal sayıldığı da ileri
sürülmektedir.
Mimari
Geleneksel
Antep Mimarisi ve Evleri
Gaziantep’in
geçmişten günümüze tarih içindeki oluşumuna bakıldığında köklü ve zengin bir
mimarisi olduğu görülür. Kent karakterindeki yapıları, konutlar, camiler,
hanlar, hamamlar dır. Bu kagir yapıların fonksiyonların oluşumunda yörenin
iklimi topoğrafik özellikleri, bitki örtüsü ve sosyal
yaşantıları etkili olmuştur. Yazların çok sıcak geçmesi nedeniyle mimaride avlu anlayışı hakimdir. Zamanın
büyük bir bölümünün avluda geçmesi nedeniyle buraya
“hayat” denmektedir.
Sokaklar
dar ve gölgelidir. Bazı yerlerde kabaltı denen altı
yol üstü konut olan mekanlar vardır. Günümüzde Kabaltı
yapılardan sadece altı tane kalmıştır. Sokakları dik olarak kesen çıkmaz
sokaklara da “dehliz” denmektedir
Antep
evleri; yüksek duvarlar arkasında, diş mekanlardan mümkün olduğunca soyutlanmış
yapılardır. Evlerin ,kinci, katında sokağa bakan konsol çıkıntılarına köşk
denir. Dışı metalle kaplanan bu tür yapılar köşklü ev dite adlandırılır. Genelde
iki katlı ve avluya dönük yapılardır.
Sıcak
yaz günlerinde gölgeli mekanlardır. Sofaya açılan odalar çok işlevli özelliğe
sahip mekanlardır. Odada yatakların konduğu döşeklik, yemek kapları için kübbiye adı verilen dolap nişleri de vardır. Bunlar nacar denen çok güzel ahşap işçiliğine sahiptir.
Hanlar
Tarihi
İpek Yolu güzergahında bulunan Gaziantep'te bu dönemden kalma pek çok han ve
kervansaray bulunmaktadır. Tuz Hanı, Şire Hanı, Tütün
Hanı, Hışva Hanı, Mecidiye Hanı, Emir Ali Hanı,
Anadolu Hanı, Kürkçü Hanı, Belediye Hanı, Elbeyli
Hanı, Yeni (Yüzükçü) Han, Hacı Ömer Hanı ve Millet Hanı önemlileridir.
Yaylalar
Islahiye
Hızır Yaylası ve Sof Yaylaları Gaziantep'in olduğu kadar bölgenin de önemli
yaylalarıdır.
Mesire
Yerleri
Gaziantep'te
bahar ve yaz mevsimlerinde havanın sıcak olduğu günler şehrin sıcaklığından ve
gürültüsünden uzakta, tabiatla baş başa kalmak için "Sahre" adı verilen ailece ve akrabalarla birlikte yemekli
kır gezileri düzenlenir. Kır gezilerinde şehir dışındaki bağ evlerine, gezi ve
mesire yerlerine gidilir.
Bu
gezi ve mesire yerlerinden bazıları Dülükbaba
Ormanları, Karpuzatan(Oğuzeli) , Kavaklık, Dutluk,
Nafak, Burç Ormanları, Burç Goleti, Büyükşahinbey Kasabası
(Körkün) , Nizip Karpuzatan
ve Çifte Havuzlardır.
Sportif
Etkinlikler
Kamp-Karavan:
İl merkezine 4 km. uzaklıkta bulunan Dülükbaba
Ormanları Karaçam ve Sedir ağaçları ile kaplı olup, İlin kuzey ve kuzeybatısını
çevreleyen 40 km2'lik
alanı ile ülkemizin elle dikilmiş en büyük koru ormanlarından biridir. Dülükbaba ormanları içerisinde günde 5 bin kişinin
yararlanabileceği kamp kurma ve karavanlarla konaklama imkanları mevcuttur.
Avcılık:
Fırat Nehri civarında bol miktarda keklik, turaç, yaban ördeği ve yaban kazı avı
yapılmaktadır. Gaziantep'in İslahiye ilçesinde bulunan Tahtaköprü Baraj Gölü civarında çil, kınalı keklik, turaç,
yaban ördeği, yaban kazı, baykuş, güvercin, serçe, arıkuşu, yaban domuzu av
hayvanlarıdır.
Atlı
Doğa Yürüyüşü:
Fırat Nehri kıyısında bulunan Rumkale civarında, Fırat
Nehri ve Merziman Çayı kıyısında, Sofdağı ve Hızır Yaylalarında atlı doğa yürüyüşü
yapılmaktadır. Ayrıca rekreasyon projesi yapılan Burç Ormanlarında atlı spor
faaliyetlerinin yapılacağı parkurlar bulunmaktadır.
Trekking:
Hızır Yaylası (Amanos Dağları), Sof Dağı Yaylası (Sof
Dağları), Rumkale civarı, Fırat Nehri kıyısı, Dülük Ormanları ve Burç Ormanları içinde dağ ve doğa
yürüyüşü yapılmaktadır.
Olta
Balıkçılığı:
Gaziantep'te bulunan Şahinbey Burç Göleti, Tahtaköprü Baraj gölü,
Hancağız Baraj gölü, Alleben Göleti ve Fırat Nehri kıyısında sportif amaçlı olta
balıkçılığı yapılmaktadır.
Akdeniz
Bölgesi ile Güneydoğu Anadolu Bölgesinin birleştiği noktada konumlanan Gaziantep
Suriye'ye komşu sınır ilimizdir. Güneydoğu Torosların
uzantıları olan Sof dağlarının bulunduğu ilde ayrıca Dülükbaba, Sam, Ganibaba ve Sarıkaya Dağları da yer almaktadır. İslahiye, Barak, Araban,
Yavuzeli ve Oğuzeli ilin önemli ovalarını, Fırat Nehri, Nizip Çayı, Afrin Çayı, Merziman Çayı ve Alleben Deresi ise ilin önemli akarsularını
oluşturmaktadır.
Yarısından
fazlası ziraata elverişli olan il toprakları zeytin, fıstık, meyve ve sebze
bahçeleri üzüm bağları pamuk ve buğday tarlaları ile kaplıdır. İlin dağlık
kesimlerinde kısmen çam, köknar, sedir ormanları, step ve yarı step bitki örtüsü
bulunur.
Gaziantep
yaban hayatı açısından zengin bir ildir. İl dahilindeki ormanlarda bol miktarda
keklik, turaç, yaban ördeği, yaban kazı, çil, çınalı
baykuş, güvercin, serçe, an kuşu, yaban domuzu, tavşan, su kuşları, kirpi ve
bıldırcın bulunmaktadır.
Gaziantep,
Akdeniz ve kara ikliminin geçiş noktasında yer
almaktadır. İlin güney kesimleri Akdeniz ikliminin etkisinde olmakla beraber,
genel olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise soğuk ve yağışlıdır. İlde yağış
en çok kış ve ilkbahar aylarında görülür.
Gaziantep
tarihinin oluşumunda ve niteliğinde yer unsurunun önemi büyüktür. Bölgenin, ilk
uygarlıklarının doğduğu, Mezopotomva ve Akdeniz
arasında bulunuşu güneyden ve Akdeniz'den doğuya, kuzeye ve batıya giden
yolların kavşağında oluşu, uygarlık tarihine ve bugüne yön vermiştir. Bu nedenle
Gaziantep tarih öncesi çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası ve
uğrak yeri olmuştur. Tarihi İpek Yolunun da buradan geçmiş olması ilin önemini
ve canlılığını devamlı olarak korumasını sağlamıştır.
Gaziantep'in
tarih devirleri Kalkolitik, Paleolitik, Neolitik
dönemler, Tunç Çağı, Hitit, Med, Asur, Pers, İskender,
Selefkoslar, Roma ve Bizans, İslam-Arap ve İslam-Türk
devirleri olarak sıralanabilir. Bu dönemlerin izlerini günümüzde de açık bir
şekilde görmek mümkündür.
Ayıntap
olarak bilinen eski kent, bugünkü Gaziantep'in 12 km. kuzeybatısında Dülük Köyü ile Karahöyük Köyü
arasındadır. Yapılan arkeolojik araştırmalarda taş, kalkolitik ve bakır
dönemlerine ait kalıntılara rastlanmış olması yörenin Anadolu'nun ilk yerleşim
alanlarından birisi olduğunu göstermektedir.
Bir
süre Babil İmparatorluğu`nun
egemenliği altında kalan Gaziantep, M.Ö. 1700 yıllarında Hitit Devleti'nin bir
kenti olmuştur. "Dülük" şehri ise Hititlerin önemli
bir dini merkezi olduğundan ayrı bir önem taşımaktadır.
Gaziantep
ve çevresi M.Ö. 700-546 yılları arasında Asur, Med ve
Pers İmparatorluklarının yönetimine girmiştir. Büyük İskender'in Pers Devletini
yıkmasından sonra Romalılar'ın, M.S. 636 yılına kadar
da Bizanslılar'ın egemenliği altında
kalmıştır.
Gaziantep,
Kahramanmaraş'tan Halep'e, Birecik'ten Akdeniz kıyılarına ve Diyarbakır'dan
İskenderun'a giden ana yollar üzerinde bulunduğundan, her dönemin kültür ve
ticaret merkezi olma özelliğini korumuştur.
İslamiyet'in
buralardan Anadolu'ya yayılmış olması ve Hz.
Muhammed'in Peygamberlik mührünü görüp öpen ve O'nun vahiy katiplerinden olan
Hz. Ökkeşiye'nin türbesinin
Nurdağı ilçesinin Durmuşlar köyü yakınlarındaki bir
tepenin üzerinde bulunması Gaziantep için ayrı bir önem
taşımaktadır.
Hz.
Ömer zamanında İslamiyet'in Arap yarımadası dışına yayılması için sürdürülen
mücadeleler esnasında, İslam ordusu, Gaziantep yöresi ile Hatay'ı Bizanslılar'dan aldı. Böylece 639 yılında yöre halkı
Müslümanlığı kabul etti. Hemen ardından kansız ve savaşsız Suriye ve Antakya
yöresi de İslam kuvvetlerinin eline geçerek vergiye
bağlandı. İşte Gaziantep'in ünlü Ömeriye Camii o
dönemde fethin sembolü olarak yapılmıştır.
1071
Malazgirt Savaşından sonra bölgede Selçuklu İmparatorluğu'na bağlı bir Türk
Devleti kurulmuştur. 1270 Yılında Moğolların istilası ile yıkılan kent, daha
sonra Dulkadiroğullarının (1389) ve Memluklular'ın (1471) eline geçmiştir. 1516 yılında Yavuz
Sultan Selim tarafından Memluklular'a karşı yapılan
Mercidabık (Kilis yakınında) Meydan Savaşından sonra
Gaziantep ve yöresi Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimine girmiş
oldu.
Osmanlılar
döneminde çok sayıda cami, medrese, han ve hamam yapılmış, kent aynı zamanda
üretim, ticaret ve el sanatları yönünden de ilerlemiştir. 1641 ve 1671
yıllarında yöreyi iki kez ziyaret eden Evliya Çelebi burada 22 mahalle, 8 bin
ev, 100 kadar cami, medrese, han , hamam ve üstü kapalı çarşı olduğunu
anlatır.
I.
Dünya Savaşı sonunda, Gaziantep önce İngilizler daha sonra da Fransızlar
tarafından işgal edilmiştir. Gaziantep Savunması, Ulusal Kurtuluş Savaşı
tarihimizde yiğitlik. kahramanlık ve fedakarlığın ulaşılmaz abidesi olmuştur.
Gaziantep Savunması, eşsiz kahramanlığı ile hem kendini hem de Güneydoğu
Anadolu'yu düşman işgalinden kurtaran bir halk hareketi, milli birliğin ve
benliğin bir şahlanışı olarak tarihteki yerini almıştır.
Adının
Kaynağı
Eskiden
Ayıntap olarak adlandırılan Gaziantep, adını tarihin
derinliklerinden. sıfatını ise Milli Mücadeledeki kahramanlıklarla dolu
müdafaasından almıştır.
Eskiden
Ayıntap ve Aynitap adıyla
yazılır, geniş halk kitlesi tarafından ise Antep ve
Entap olarak söylenirdi. Gaziantep'in yetiştirdiği
ünlü ilim adamı tarihçi Bedrüddin Ayni'nin ifadesiyle
Gaziantep'in eski adı ve asıl adı “Kala-ı Füsus"tur.
"Kala-ı Füsus" yüzük kalesi
demektir.
Bir
başka rivayete göre buranın halkına zulüm eden Ayni adında kötü bir hakimi
varmış. Bir çok uygunsuz işler yaptıktan sonra ettiklerine pişman olmuş, tövbe
etmiş ve yörede yaşayan halk tarafından "Ayni tövbe etti" denmiştir. Daha sonra
Ayni tövbe, Ayıntap olarak
kalmıştır.
Bir
başka rivayete göre ise Ayıntap adını suyunun
güzelliğinden ve bolluğundan almıştır. Ayın: pınar, kaynak ve suyun gözü
anlamındadır. Tap ise: parlak ve güzel anlamındadır. Bundan dolayı ayıntap güzel pınar ve güzel kaynak manasına gelmektedir.
Yine Tap: güç ve takat anlamına da gelmektedir. Şehre suyunun bolluğundan dolayı
bu isimin verildiği söylenmektedir.
Bir
başka rivayette ise şehrin eski adının Hantap olduğu
söylenir. Tap: güç, takat ve arazi anlamında da kullanılmaktadır (Kelime tap ve
tapkır olarak Gaziantep'in köylerinde halen
kullanılmaktadır). Buna göre Hantap; han toprağı
manasına da gelmektedir. Hantap zamanla Antap ve Antep
olmuştur.
Kurtuluş
Savaşı'nda halkın göstermiş olduğu üstün kahramanlıklar sebebiyle şehre 8 Şubat
1921 tarihinde T.B.M. Meclisi tarafından "GAZİ"lik
ünvanı verilmiştir. Layiha-i Kanuniye'nin l. Maddesi "Ayıntap
livası merkezi olan Ayıntap kasabasının namı Gaziayıntap'a tahvil olunmuştur." Böylece de Antep, Gaziantep olmuştur.
Gaziantep
mutfağı seneler boyunca geleneklerinin ve yöresel damak lezzetinin zenginliği
ile ülkemiz ve dünya mutfakları arasında ayrıcalıklı bir yere sahiptir. İçli
köfte, çiğ köfte, ekşili ufak köfte, malhıtalı
(Mercimek) köfte, yoğurtlu ufak köfte ilde yapılan özgün et yemekleri
çeşitleridir.
Kebapları
ile meşhur olan ilde kuşbaşı kebabı (tike Kebabı)
kıyma kebabı, patlıcan kebabı soğan kebabı, simit kebabı ve ciğer (cırtlak)
kebabı tadılmalıdır.
Yuvarlama,
lahmacun, karışık dolma, maş çorbası, beyran şiveydiz, yaprak sarması, çağla aşı kabaklama, börk aşı,
doğrama, kaburga dolması, alinazik, yoğurtlu patates, künefe, burmalı kadayıf ve
Antepfıstığı ezmesi bilinen diğer yerel yemek çeşitleridir.
Gaziantep'den
Yemek Tarifleri
Patlıcan
Kebabı
Malzemeler:
1.5
kg. Patlıcan (iri uzun)
1
kg. az yağlı kıyma
5-6
adet domates
5-6
adet yeşil biber
karabiber,
tuz
Hazırlanışı:
Patlıcanlar yıkanıp sapları kesildikten sonra enine 3'er cm. uzunluğunda
kesilir. Bu arada kıyma, tuz ve karabiber ile iyice yoğrulur. Daha sonra şişlere
bir patlıcan bir ceviz büyüklüğünde kıyma saplanır ve elle biraz
yassılaştırılır. Domatesler ve biberler ayrı ayrı
şişlere geçirilir. Alevsiz orta harlı mangal ateşinde çevrilerek iyice
pişirilir.
Bakır
işlemeler, sedef kakmalı eşyalar, altın ve gümüş takılar, yemeni adı verilen
üstü kırmızı yada siyah deriden tabanı ise köseleden dikilen topuksuz ve çok
sağlıklı olan geleneksel ayakkabılar, beyaz kumaş üzerine sarılarak ve çekilerek
beyaz, sarı, krem rengi ipliklerle yapılan el işlememeleri Gaziantep'ten
alınabilecek özgün hediyelik eşyalardır.
Gaziantep
baklavası, Antepfıstığı, tatlı sucuk ve pestil, kırmızı biber ve baharatlar
Gaziantep'te yapılacak alışverişlerde alınması tavsiye
edilir.
Alışveriş
merkezleri şehrin en işlek merkezleri olan Mütercin
Asım, Gaziler, Suburcu, Kargöz ve Şıhcan caddeleri ile
yeni yerleşim alanlarının bulunduğu Değirmiçem ve
Sarıgüllük bölgelerindedir. Ayrıca Belediye Pasajı,
Büyük Pasaj, Söylemez Pasajı, Halep Pasajı, Suriye Pasajı ve Kurtuluş Pasajları
alış veriş yapılabilecek yerlerdir.
Gaziantep
El Sanatları
Kilimcilik
Antep
kilimlerinin hammaddesi öküz, deve ve at tüyü, koyun yünü ve keçi kıllarıdır.
Antep kilimleri tezgah, şekil, dokunuş biçimleri ve
nakışları yönünden diğer yörelerin kilimlerinden çok farklıdır.
Kutnuculuk
Ham
maddesi; floş (suni ipek) ve pamuk ipliği olan ve tamamen el tezgahlarında
dokunan kutnu bezi, Türkiye'de sadece Gaziantep'te dokunan eski bir dokuma
türüdür. Kutnu kumaşı, yöresel bir kıyafet olarak kullanıldığı gibi, çeşitli
aksesuar, turistik giysi, çanta, terlik, perdelik kumaş ve milli kıyafet olarak
da kullanılmaktadır.
Aba
Dokumacılığı
Aba,
deve, öküz ve at tüyünden, keçi kılından ve koyun yününden dokunan özel bir
kumaştan yapılan bir erkek giysisidir. Abalar dokunduğu ipin ve kumaşın rengine,
boyuna ve giyildiği yörenin ismine göre isimlendirilirler.
Zurnacılık
Üflemeli
halk çalgılarımızın başında gelen zurna, kalın zerdali ağacından yapılır,
Gaziantep’te; Tüm Kaba Zurna, Orta Kaba Zurna ve Cura Zurna çeşitleri imal
edilmektedir.
Bakırcılık
Gaziantep
bakır işlemeciliğinin tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Bakırlar yekpare olarak
imal edilirler, yanı lehim yada bir başka yolla birleştirilme yapılmaz.
Sedefcilik
Hammaddesi,
midye kabuğu, çeşitli teller ve ceviz ağacı olan Sedef ve Sedefkarlık sanatı Ortadoğu ülkelerinde doğmuş ve 15 yy' dan
sonra Osmanlı'lara geçmiştir Sedefçilik asırlarca değişik motif ve desenlerle
zenginleştirilerek mimari yapılarda, kullanım eşyalarında ve silah
süslemelerinde kullanılmıştır.
Gümüş
İşlemeciliği
Yöremizde
antik şehir özelliği taşıyan Karkamış, Dülük, Belkıs Antik kentleri ve höyüklerden çıkartılan
gümüşler, gümüş işçiliğinin ve kullanımının ilimizde ve yöremizde eskiden beri
çok yaygın olduğunu göstermektedir, Günümüzde hızla çoğalan Gümüş İşleme
Atölyeleri bu sanatın Gaziantep'te çok hızlı geliştiğini ve önemli döviz girdisi
sağladığını göstermektedir.
Yemenicilik
Yemeni,
üstü kırmızı ya da siyah deriden tabanı ise köseleden
dikilen topuksuz ve çok sıhhatli olan ayakkabılara denir, Yemeni diken insana da
köşker denir.
Antep
İşi El İşlemesi
Antep
işi, beyaz kumaş üzerine iplik sarılarak ve çekilerek, beyaz, sarı, krem rengi
ipliklerle çeşitli susma ve ajurlarla süslenerek işlenir. Antep işi, ilk defa Antep ve
çevresinde ev hanımları tarafından yapıldığı için bu adla adlandırılmıştır,
İşlemelerin eski Türk işleme karekterini taşıması bu
işierin yerli halk tarafından yapıldığını
göstermektedir, Günümüzde işleme tekniği bozulmadan sim, renkli iplikler ve
yardımcı nakış iğneleri kullanılarak çok güzel işlemeler yapılmaktadır.
Kuyumculuk
Altın
kolay işlenen, yüksek değerli, paslanmaz metalik bir elementtir. Bilinen yazılı
kayıtlara göre M.Ö. 3200 yıllarında Mısır darphanelerinde para olarak
basılmıştır. Anadolu'da ve Gaziantep yöresinde M.Ö. III. yüzyılda Romalılar
döneminde altına rastlanmaktadır. Daha önceleri Orta Asya'da yaşayan İskit Türkleri'nin de (M.Ö. 1000'li yıllarda) altıncılıkla
uğraştıkları bilinmektedir.
Türklerin
müslümanlığı kabul etmeleriyle altın eşya yapımı
azaldı. Gaziantep Cumhuriyet'ten önce il olmadığı için il merkezi olan Halep'ten
getirilen altınlar burada satılırdı. Bu işi de Antep'te yaşayan Ermeniler yapardı. Gemolojist Nuri DURUCU'dan alınan
bilgilere göre Dağlayan, Davoyan, Pancaryan, Nezaretyan aileleri
Antep'te kuyumculuk yapan Ermeni ailelerinin en
ünlüleriydi.
Bu
ailelerin fertlerinin Kurtuluş Savaşı sonunda Türkiye'yi terketmesiyle birlikte kuyumculuk bölgede çok zayıflamıştır.
1918 yılında Medine'den gelen aslen Türkistanlı bir usta olan Sait TÜRKİSTANLI'nın gayretleriyle kuyumculuk mesleği yavaş yavaş yeniden canlanmaya başlamış, Sait TÜRKİSTANLI, ilk
önce gümüşçülükle işe başlamıştır. Meslekle ilgili olarak yetiştirdiği ustalar
arasında Şükrü Elbay, İbrahim Halil, Mehmet Fazlı,
Kemal Serengil, Kırıkhan'lı
Hilmi Aşur ve daha birçok ismi saymak mümkündür. Gene
Nuri DURUCU'dan ve Gaziantep Kuyumcular Odasından
alınan bilgilere göre Gaziantep'li kuyumcular; halka,
renkli taşlı, yakut, zümrüt, firuze ve benzeri renkli taşlı yüzük, çöp, telkari,
yılanlı, burmalı, çakma ve benzeri bilezik, kemer ve daha birçok çeşit altın
takı imalatı yapmışlar ve talebe uygun olarak da yapmaya devam etmektedirler.
Buna rağmen Cumhuriyet döneminde 1950'li yıllara kadar altın takılar genel
olarak dışarıda imal ettirilip Gaziantep'te satılırdı.
Kuyumculuğun
merkezi sayılan İstanbul ve diğer büyük illerde altından üretilen süs ve
takılar, 18 ve daha düşük ayarlı altından, (yeşil altın) takılar üretilip
satılırken, Gaziantep'te kuyumcuların ürettiği takılar 22 ayar denen ve 916
milyem olan altından imal edilmektedir. Özellikle son
yıllarda Gaziantep'li imalatçılar ürettikleri
mamullerine TSE belgeli olduğunu gösteren kendi damgalarını vurmaktadır. Bu
işlem hem esnaf, hem de tüketici tarafından güven içerisinde Gaziantep altının,
alınıp satılmasını sağlamıştır.
Gaziantep'li
kuyumcu esnaf ve sanatkar 1972 yılında dernek olarak, 1976 yılından sonra da Oda
olarak teşkilatlanmış olup, mesleklerini dayanışma içinde sürdürmektedir.
Bugün
Gaziantep’te 400 civarında vitrin kuyumcusu 60 civarında imalatçısı ile odaya
kayıtlı 568 kuyumcu, 500 civarında işyeri ve bu işyerlerinde çalışan 2000
civarındaki insanıyla Gaziantep ekonomisindeki yerini almıştır. Yapılmakta olan
çalışmalarla Türkiye'deki yerini daha ileri noktalara getireceği görülmektedir.
Küpçülük
Gaziantep'te
küpçülüğün başlangıç tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak çevrede bulunan
çeşitli ören yerlerinde yapılan arkeolojik kazılardan, M.Ö. 6000-7000 yıllarında
(Neolitik dönem) yörede seramikçiliğin olduğu anlaşılmaktadır. Gene yörede
yapılan kazılarda M.Ö. 3000-1100 yıllarında (Tunç Çağı) topraktan yapılan
kaplara bol miktarda rastlanmaktadır. Daha sonraki dönemlerde de bu tür
malzemelerin yapıldığını gösterir parçalara rastlanmıştır. Kısacası insanların
yöremizde yaygın olarak yaşamaya başladığı günlerden itibaren ilimiz ve
çevresinde topraktan çeşitli eşyaların yapılıp kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Günümüzden
50-100 yıl kadar önce şehir çevresinde bulunan mağaralarda küp yapılan bir çok
atölyenin ve atölyelerde çalışan ustaların ve işçilerin olduğu bilinmektedir.
Eski
dönemlerde toprak eşyalar; Kap, kazan, tencere, kupa, küp ve benzeri saklama,
pişirme ve servis kapları, diğer kullanımlar için çiçek saksısı, boru, tuğla,
çatı örtüleri ve bunlara benzeyen malzemeler olarak üretilmiştir. Bakır, çinko,
gümüş gibi madenlerin bulunması, kap ve kacak yapımında yeni malzeme ve
tekniklerin keşfi, camın mutfak eşyası yapımında yaygın olarak kullanılmaya
başlanmasıyla topraktan yapma mutfak eşyaların kullanımı yavaş yavaş ortadan kalkmış ve bu nedenle küp ve toprak mutfak
malzemesi üreten atölyeler birer birer kapanarak
günümüzde bir kaç yaşlı ustanın mecburen yürütmeye çalıştığı bir meslek haline
gelmiştir. Buna nazaran turizmin gelişmesi, el işçiliğinin az da olsa aranır
hale gelmeye başlamasıyla Türkiye genelinde olduğu gibi bu işi yapan ustalar
teknolojilerini de geliştirerek turistik hatıra eşyası ve şehirlerde park ve
bahçelerde kullanılan saksı üretimini yapar hale gelmişlerdir.
Küp
toprağı iki üç çeşit killi toprak ve silisin karışımından oluşur. Bu karışımın
çok iyi yoğrularak çamur haline getirilmesi ve uzun bir süre dinlendirilerek
mayalanması gerekir. Mayalı bu çamur çark denilen ayakla ve motorla çevrilen
makinalarda istenildiği gibi şekillendirilir.
Yapılacak malzemenin büyüklüğüne göre bir, iki veya üç parçadan yapılarak
birleştirilip tek parçalı hale getirilir. Biraz kuruması için güneşsiz ve
rüzgarsız yerde bekletilir. Az kuruyan parçaların üzerinde traşlama ve temizlenmesi yapıldıktan sonra çizgileri
çekilir. Desenler çizilecek ve başka şekiller verilecekse bu işlemlerde
yapılarak yeniden kurumaya bırakılır. Kurutma işlemi güneşli ve rüzgarlı bir
alanda yapılırsa yapılan işlerin renklerinde ve formlarında bozukluklar ve
çatlamalar olur. Toprak eşyaların kuruması havanın sıcaklığı ve malzemenin
büyüklüğüne göre iki ile onbeş gün arasında değişir.
Kurutulan
parçalar; pişirme fırınlarına, aralarından havanın sirkülasyonunu engellemeyecek
şekilde yerleştirilir ve ısı yavaş yavaş artırılarak
900 ile 1000 derece arasında 9-10 saat pişirilir. Bu sürenin sonunda fırın
söndürülür ve soğuması için beklenilir.
Soğuyan
fırından çıkarılan parçalar su kabı, çiçek saksısı ve benzeri amaçlar için
kullanılacaksa kullanıma hazır hale gelmiş demektir. Şayet sırlı küp yapılacak
ise fırınlanıp soğutulmuş parçalar kurşun esaslı sülyen sırla kaplanır ve yeniden fırınlanarak soğuması
beklenir. Bu şekilde yapılan küpler günümüzde daha ziyade turistik bölgelere,
ilimizde turistik eşya satan dükkanlara ve saksı olarak imal edilenler de
çiçekçilere satılır.
Arkeoloji Müzesi, Hasan Süzer Etnoğrafya Müzesini ziyaret etmeden,
Tarihi
Gaziantep Evleri ve Gaziantep Kalesini görmeden,
Yesemek
Açık Hava Müzesi, Belkıs/Zeugma, Rumkale ve Dülük/Doliche Antik Kentini gezmeden,
Gaziantep
lahmacunu, Ali Nazik kebabı, yuvarlama, içli köfte, keme kebabı ve yeni dünya
kebabı (Her yıl Nisan ve Mayıs aylarında bulunmaktadır), simit kebabı, patlıcan
kebabı, cağırtlak (ciğer) kebabı, Dünyaca meşhur
Gaziantep baklavası ve fıstık ezmesi tatmadan,
Geleneksel
Gaziantep el sanatlarından; sedef kakma, kutnu kumaşı, bakır işlemeler, yemeni,
Antep işleri ve Gaziantep baklavası, Antepfistığı, tatlı sucuk ve pestil, kırmızı biber ve
baharatlarından almadan,
Her
yıl 25 Aralıkta düzenlenen Kurtuluş şenliklerini
seyretmeden
...Dönmeyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder